WBC
WBC, kandaki akyuvarları, yani bir başka deyişle beyaz kan hücrelerini temsil eden terime verilen isimdir. Kan tahlillerinde sıklıkla karşımıza çıkan WBC terimi White Blood Cell açılımının kısaltılmış halidir. Türkçe’ye Beyaz Kan Hücreleri olarak çevrilebilir. Tıp camiasında WBC’ye lökosit de denir. Kişinin sağlığını korumakla görevli bu beyaz kan hücreleri, yani lökositler vücuttaki toksinlerle ve mikroplarla savaş halindedirler.
WBC nedir?
Kanda birbirinden farklı şekilli elemanlar bulunur. Bu elemanların yaklaşık olarak %1’ini oluşturan akyuvarlar, vücuda bir enfeksiyonun girmesi durumunda hızla çoğalırlar ve vücutta olmaması gereken bu yabancı maddeyi yok etmek için canla başla çalışırlar. Bu yabancı madde zehirli toksin, mantar, bakteri veya virüs gibi antijenlerden olabilir. Bu akyuvarlar, yani beyaz kan hücreleri WBC olarak adlandırılır. WBC vücuda girmiş olan antijenleri tanır ve onları yok etmek için onlarla savaşır. Savunma sisteminin önemli bir parçası olan WBC, normalde kan damarlarının içerisinde bulunur. Fakat vücut bir tehlike olduğunun sinyallerini verdiğinde, tehlike arz eden maddelerin bulunduğu dokulara ulaşmak için dolaşım sisteminden çıkan WBC, ilgili bölgelerdeki antijenleri yok etmek için yola koyulur.
WBC değeri, referans değerlerle kıyaslanarak ölçülür. Referans değer, referans numune grubuna ait bir referans şahısta belli bir analitin ölçülmesi yoluyla elde edilen test sonucu veya değeridir. Yapılan kan tahlilleri sonucunda, WBC yüksekliği ya da WBC düşüklüğü saptanabilir. WBC değerinin düşük ya da yüksek olması tek başına bir hastalık teşhisi koymak için yeterli değildir. Kan tahlilinin sonucunda WBC’de bir yükseklik ya da düşüklük varsa, farklı rahatsızlıkların varlığına dair daha detaylı inceleme yapılmalıdır. Her zaman olmasa da, WBC değerlerindeki anormallik bazen başka hastalıkların habercisi olabilir.
Kan, dolaşım sisteminin bir parçasıdır. Vücudun beslenmesi, hormonların taşınması, asit baz, tuz ve su dengelerinin korunması gibi çok önemli görevleri vardır. Bireyin yaşamsal faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için vücut ısısının ideal seviyede kalması ve ısı dengesinin sağlanması gerekir. Bu ısı dengesinin korunmasında ve vücut ısısının korunmasında da yine kan görev alır. Kan, dokulara oksijen taşıyan ve pıhtılaşmayı sağlayan birtakım maddeleri içerisinde bulundurur. Kanın içerisinde ayrıca iltihap hücreleri de bulunur. Tüm bunlara ek olarak, kan plazmasının yaklaşık olarak %5’i fibrinojen denilen kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücrelerden, farklı yağ türlerinden, şekerden, mineralden, hormonlardan, proteinlerden, enzimlerden, moleküllerden, metabolik artıklardan ve savunma sistemlerinden oluşur. İşte WBC de kanda bulunan bu maddelerden biridir ve kandaki iltihap hücreleri olarak da bilinir. Tıpta WBC ya da lökosit (LEU) olarak tanımlanır. Halk arasında akyuvar, beyaz kan hücreleri ya da beyaz küre olarak da bilinir.
WBC’ler bağışıklık sisteminde adeta bir kale gibi rol alırlar. Vücutta bir enfeksiyon saptandığında ya da farklı bir hastalık belirtisi algılandığında, vücudun birincil savunma mekanizması olarak WBC devreye girer. Hızlı bir şekilde çoğalarak bir savunma hattı oluşturur. Bu hızlı çoğalması ve oluşturduğu savunma hattı sayesinde, çoğu zaman hastalıklar belirtilerini gösteremeden yok edilirler. Birey, hasta olmak üzere olduğunu fark bile etmeden, WBC sayesinde oluşamayan hastalığını atlatmış olur.
WBC genel anlamda 5 farklı tiptedir. Bu 5 tipin her birinin birbirleriyle bağlantısı vardır. 5 ayrı tipe ayrılmalarının sebebi ise üstlendikleri farklı görevlerdir. WBC’nin 5 farklı tipleri şunlardır;
- Nötrofiller: Vücuda giren yabancı maddelere ilk müdahaleyi nötrofiller yaparlar. WBC hücrelerinin yaklaşık olarak %55'i ila %70'ini oluştururlar. NEU olarak kısaltılırlar. Bağışıklık sisteminin kilit noktası olarak bilinen bu WBC tipi, bakteri ve mantarları yok etmek için savaşır. Bakteri ve mantarları yok etmeye çalışırken etkili silah olarak kimyasal enzimler kullanır ve düşmanlarını sindirerek onları yok eder.
- Lenfositler: Kemik iliği tarafından üretilen bu WBC tipi ise, LYM olarak kısaltılır. Lenf dokusu ve kemik iliğinde bulunur. Lenfositler, nerede üretilmişlerse orada kalırlar. B hücresi olarak da bilinirler. Lenfositlerin büyük bir çoğunluğu, üretildikten sonra göğüs bölgesinde bulunan timüs adı verilen lenf bezine giderler. Buraya gelen lenfositler, bu bölgede T hücrelerine dönüşürler. T hücrelerine dönüşen lenfositler, lenf bezleri, lenfoid, dalak, bademcik ve bağırsaklara ulaşır. Bu WBC tipinin en önemli görevlerinden biri, vücutta bir yabancı organizma varlığı saptandığında diğer bağışıklık sistemi hücrelerine haber vermektir. Diğer bağışıklık sistemi hücrelerini uyarmak için lenfokin isimli kimyasalı salgılayan lenfositler, uyardıkları hücrelerin yabancı maddeye karşı savaş açmasını sağlar.
- Monosit ve Makrofajlar: WBC hücrelerinin yaklaşık olarak %8’ini monositler oluştururlar. MON olarak kısaltılırlar. Monositler de kemik iliğinde bulunurlar ve burada üretilirler. Üretildikten sonra lenfositler gibi sabit kalmazlar. Üretim tamamlandıktan sonra kana karışan monositler, kısa süre içinde dokulara ulaşırlar. Dokulara ulaştıktan sonra onlara makrofaj denir. Makrofajlar bakterilere saldırarak onları yok ederler. Bağışıklık sistemine bakteri yok etme görevleriyle destek olan makrofajların bir başka görevi ise ölü hücreleri temizlemektir.
- Eozinofiller: Bir başka WBC tipi ise eozinofillerdir. Eozinofiller, vücutta inflamasyon oluşumuna yol açan parazitleri parçalayarak yok etme görevini üstlenirler. EOS olarak kısaltılırlar. Alerjik reaksiyonların yol açtığı tahribatlar ve iltihaplanmalar saptandığı zaman, eozinofiller devreye girerler ve vücudu korumaya çalışırlar.
- Bazofiller: WBC hücre tipinin en az sayıda olduğu bazofiller, vücutta immunoglobulin E antikoru üretiminden sorumludur. Bazofiller, kanın akışkan yapısını arttırırlar. Bu WBC tipi, parazitlerin yol açtığı enfeksiyon türleriyle mücadelede etkin bir rol oynar. Bir başka önemli nokta ise çok erken aşamada kanser hücrelerinin saptanması ve yok edilmesi gibi noktalarda destek olmalarıdır.
WBC Normal Değerleri Nedir?
WBC referans aralığı laboratuvarlara göre bazen farklılıklar gösterebilir. Fakat genel olarak, bir mikrolitre (mcL) kanda yaklaşık 4 bin - 10 bin mcL aralığında akyuvar hücresi bulunması normal kabul edilir. Yenidoğan bebeklerde WBC değerinin yaklaşık 9 bin - 30 bin mcL aralığında olması beklenir. 2 yaşından küçük çocuklarda ise yaklaşık 6200 - 17 bin mcL aralığındaki WBC değerleri normal kabul edilir.
WBC’nin farklı tiplerine göre normal kabul edilme aralıkları sırasıyla,
- Nötrofil için 3150 - 6200 mcL değer aralığında,
- Lenfosit için 1500 -3000 mcL değer aralığında,
- Monosit için 300 -500 mcL değer aralığında,
- Eozinofil için 20 -250 mcL değer aralığında,
- Bazofil için 15 -50 mcL değer aralığında belirlenmiştir.
Yaş gruplarına göre değerlendirildiğinde ise WBC seviyesinin şu aralıklarda olması beklenir:
- 0 - 1 ay bebeklerde: 9.4 - 34.0 mcL değer aralığında,
- 2 - 12 ay bebeklerde: 5.0 - 19.5 mcL değer aralığında,
- 1 - 3 yaş çocuklarda: 6.0 - 17.5 mcL değer aralığında,
- 4 - 5 yaş çocuklarda: 5.5 -15.5 mcL değer aralığında,
- 6 - 15 yaş çocuklarda: 4.5 - 13.0 mcL değer aralığında,
- 15 yaş ve üzeri kişilerde: 4.5 - 11.0 mcL değer aralığında.
WBC Yüksekliği Nedir?
10 bin mcL WBC’den daha yüksek seviyede WBC bulunması, WBC yüksekliği olarak tanımlanır. Tıp dilinde bu durum lökositoz olarak adlandırılır. 4 bin - 10 bin mcL WBC değer aralığı, sağlıklı ve normal kabul edilir. Bu değer aralıklarında kanlarında lökosit bulunan insanlar normal grubuna girerler.
WBC yüksekliği tek başına bir hastalık teşhisi konması için yeterli değildir. WBC yüksekliğinin doğru bir şekilde yorumlanabilmesi için WBC alt türleri olan nötrofil, lenfosit, monosit, eozinofil ve bazofil değerleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu alt türlerin kandaki oranları ayrı ayrı incelenmelidir. Vücuda bakteri, virüs, mantar ve parazitler girdiği zaman, onlarla mücadele edilmek adına WBC değerinde bir artış olur. Böyle durumlarda WBC değerinin yüksek çıkması gözlemlenebilir. Ayrıca enfeksiyon harici iltihaplanmaya neden olan sebepler de olabilir. Bunlar dermatit benzeri deri iltihapları, romatizmal rahatsızlıklar, iltihaplı bağırsak hastalıkları ve organ kanserleri gibi sebepler olarak sayılabilirler. WBC değerinin yüksek çıkması, birtakım başka testlerin yapılması için ön ayak olabilir. WBC’nin başka hastalıkların erken teşhisinde önemli bir rolü vardır. WBC değerinin yüksek çıkmasına neden olabilecek diğer etkenler şu şekilde sıralanabilir:
- Gebelik,
- Anksiyetik bozukluklar ve yoğun stres yaşanması,
- Hormonal bozukluklar,
- Farklı hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar,
- Sigara kullanımı,
- Vücudu zorlayabilecek şekilde ağır egzersiz yapma,
- Dalağın alınmış olması (splenektomi)
- Kronik böbrek yetmezliği,
- Lösemi,
- Miyeloproliferatif bozukluklar,
- Bağışıklık sistemi bozuklukları,
- Kan parçalanması hastalıkları,
- Kalp krizi.
WBC Düşüklüğü Nedir?
Tam kan sayımı sonuçlarında WBC düşüklüğü tıpta lökopeni olarak tanımlanır. Enfeksiyonlar WBC değerini genel olarak yükseltirken; kemik iliğini doğrudan etkileyen bazı hastalıklar düşürebilir. Bazı romatizmal hastalıklar, lösemi, kemik iliği kanseri ve hastalıkları, otoimmün rahatsızlıklar, HIV virüsü, kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi, radyoterapi, mantarlar, karaciğer hastalıkları, sıtma, brusella, dalak büyümesi gibi hastalıklar WBC seviyesinin düşmesine neden olabilecek sebepler arasında sayılabilirler. Ayrıca farklı tedaviler için kullanılan ilaçlar, vitamin eksiklikleri ve bağışıklık sisteminin zayıflaması da yine WBC düşüklüğüne neden olabilecek faktörler arasında sayılabilirler. Düzensiz ve dengesiz beslenen insanlar da da WBC düşüklüğüne rastlamak mümkündür. WBC düşüklüğünde bağışıklık sistemi sağlıklı bir şekilde işlevini yerine getiremediğinden WBC değerinin normal aralığa yükseltilmesi son derece önemlidir.
Lökosit yani beyaz küre ne işe yarar?
Lökosit olarak tıpta tanımlanan, beyaz küre olarak da anılan beyaz kan hücreleri, vücudun bağışıklık sisteminde en fazla katkıyı sağlamalarıyla bilinirler. Bağışıklık sisteminin temelini oluşturan bu hücreler, akyuvar olarak da bilinirler. En önemli görevleri vücuda giren yabancı maddeleri yok etmek ve vücudun sağlık durumunu koruma altına almaktır. Vücuda giren virüs ve bakteri gibi zararlı ve zehirli toksinleri uzaklaştıran bu savaşçı hücreler, sadece toksinleri ve zararlı maddeleri uzaklaştırmakla kalmayıp vücuttan atılmalarına da yardımcı olurlar.
Lökositlerin en önemli görevi vücudun yaşamsal fonksiyonlarını sekteye uğramadan devam ettirebilmesini sağlamaktır. Vücutta bir bakteri saptandığı zaman o bölgeye hızlıca ulaşan lökositler, doğrudan müdahale ederek bölgeyi bakterilerden arındırırlar. Vücudu bakteri, iltihap ve enfeksiyonlardan korurlar. Bir tehlike sezdikleri zaman çok hızlı bir şekilde çoğalarak bütün hücreleriyle savaşa dahil olurlar. Doğrudan müdahale ederek, yabancı ve zararlı olan maddelerin yayılıp yer edinmesine izin vermeden onları vücuttan atarlar. Hızlı çoğalmalarının yanında, bir bölgeden bir bölgeye ulaşma hızları da oldukça yüksektir. Dolaşım yolunu kullanarak vücudun tehlikede olan bölgesine hızlıca ulaşır ve yine bu bölgede yayılırken de hız kesmeden savaşmaya başlarlar.
Beyaz küre (lökosit) yüksekliği ve düşüklüğü lösemi belirtisi mi?
Beyaz küre yüksekliği ya da düşüklüğü bir hastalığın teşhisi ya da tedavisinde doğrudan belirleyici bir unsur değildir. Herhangi bir hastalığın lökosit yüksekliği ya da düşüklüğü ile direkt bir bağlantısı henüz keşfedilmese de, bazı hastalıkların belirtileri arasında görülen lökosit anormallikleri, diğer testlerin de yapılması fikrini akla getirdikleri için erken teşhise yol açarlar.
Beyaz küre yüksekliği ve lösemi arasında da doğrudan bir bağlantı söz konusu değildir. Fakat, hematolojik kanserler olarak incelediğimiz; lösemi, lenfoma ve miyelom rahatsızlıklarında, yine bazı organ kanserlerinde beyaz küre düşüklüğü ve yüksekliği fark edilebilir. Böyle durumlarda doktorların hastayı daha kapsamlı bir incelemeye alması ve, diğer testlerle birlikte teşhis ve tedavi yolunu belirlemesi gerekir.
Lökosit (Beyaz küre) ve lenfosit yüksekliği hangi durumlarda görülür?
Tıp dilinde lenfositoz olarak adlandırılan lenfosit yüksekliği, laboratuvar kan testi sonuçlarına göre lenfosit değerinin yetişkinlerde 4800 mcL; çocuklarda ise 9500 mcL değerinin üzerinde olması olarak tanımlanabilir. Lenfosit düzeyi genel olarak vücuda bir enfeksiyon girdiğinde artış gösterir. Vücut savunma yapabilmek adına lenfosit sayısını arttırır ve böylece vücuda giren enfeksiyonlarla daha kolay savaşır. Enfeksiyon varlığı esnasında artan lenfosit düzeyi normal kabul edilse de, sürekli olarak yüksek olan lenfosit değeri bazı hastalıkların habercisi olabilir. Kızamık, kabakulak, sarılık, tüberküloz, brusella, vaskülit ve AIDS gibi hastalıkların varlığında LYM artışı görülebilir.
LYM yüksekliği genel olarak bir belirtiye yol açmaz. Lenfosit yüksekliği olan hastalar bunu ancak kan tahlili yaptırdıkları zaman fark ederler. Ancak pek çok hastada görülen halsizlik, ishal, mide bulantısı, kusma ve ateş gibi belirtiler lenfosit yüksekliği belirtileri olarak da sıralanabilir. Bu belirtilere sahip insanların lenfositten emin olmaları için mutlaka bir kan testi yaptırmaları gerekir. Soğuk algınlığı gibi çok hafif bir hastalığın da belirtileri olabilecek bu yaygın belirtiler her zaman için endişelenecek bir problemin varlığını haber vermiyor olabilirler.
Lenfosit yüksekliğinin tedavisi genel olarak odak hastalığın tedavisiyle yapılır. Bir başka deyişle, kişinin sahip olduğu hastalığın tedavisi yapıldığı zaman lenfosit değerinin de normal seviyelere geri döndüğü gözlemlenir. Lenfosit yüksekliği kendi başına tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak kabul edilmez. Lenfosit yüksekliğinin sürekliliğinin gözlemlendiği durumlarda, onu tetikleyen bir başka hastalık aranır ve bu hastalığın tedavisi, lenfosit seviyesindeki anormalliğin de ortadan kalkmasına neden olur. Ancak kişide farklı bir hastalık olmaksızın lenfosit yüksekliği gözlemleniyor ise, ek tetkiklerin yapılması gerekir. Bebeklerde ve çocuklarda ise lenfosit değerinin yetişkinlere kıyasla daha yüksek olması normaldir. Bu durum çoğunlukla bebek ve çocukların bağışıklık sisteminin yeni gelişmeye başlamasından kaynaklanır.
Lenfosit düzeyinin çocuklarda 9500 mcL, bebeklerde ise 11000 mcL değerinden yüksek olması durumda lenfosit yüksekliğinden bahsedilebilir. Ancak lenfosit değerinin bebek ve çocuklarda geçici olarak yükselmesi, yetişkinlerde olduğu gibi genellikle yakın zamanda geçirilen bir enfeksiyondan kaynaklanır. Ancak lenfosit yüksekliğinin devamlı olduğu durumlarda altta yatan sebep mutlaka araştırılmalıdır.
Beyaz küre(lökosit) ve trombosit düşüklüğü hangi durumlarda görülür?
Trombosit düşüklüğü tıpta Trombositopeni olarak tanımlanır. Trombositopeni, Trombosit sayısının düşük olması durumudur. Trombositler (plateletler), kanın pıhtılaşmasına yardımcı olan renksiz kan hücreleri olarak bilinirler. Trombositler, damar yaralanmalarında kümeleşerek ve tıkaçlar oluşturarak kanamayı durdurur.
Trombosit sayısındaki düşüklük, lösemi ya da bağışıklık sistemi ile ilgili bir sorunun habercisi olabilir. Ayrıca kemik iliğinde meydana gelen bir anomalinin de belirtisi olarak karşımıza çıkabilir. Başka hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların yan etkisi olarak da ortaya çıkabilen trombosit sayısı düşüklüğü, hem çocukları hem de yetişkinleri etkileyen bir durumdur.
Trombositopeni hafif seviyede iken sadece birkaç belirti ya da semptoma neden olabilir. Nadir durumlarda aşırı düşük trombosit sayısı gözlemlenebilir ve bu gibi durumlarda iç kanamalar meydana gelebilir. Trombosit sayısı düşüklüğü için farklı tedavi seçenekleri mevcuttur. Teşhis edildikten kısa süre içinde tedaviye başlanabilir.
Trombositopeni, mikrolitre kan başına 150.000'den az trombosit düştüğü anlamına gelir. Her bir trombosit sadece 10 gün yaşayabilir. Ölen trombositlerin yerine kemik iliği sürekli olarak yeni trombositler üretir. Böylece trombosit sayısı sabit tutulmuş olur. Kemik iliğinin ölen trombositlerin yerini dolduracak kadar trombosit üretememesi durumunda ise trombosit düşüklüğü gözlemlenir.
Trombositopeni nadiren kalıtsaldır. Bir dizi ilaç kullanımından ya da farklı dış etkenlerden kaynaklanabilir. Kan dolaşımındaki trombositler trombositlerin dalakta tutulması, trombosit üretiminin azalması veya trombositlerin artan yıkımı gibi nedenlerle azalabilir. Trombosit üretimini azaltması muhtemel bazı etkenler şunlardır:
- Lösemi ve diğer kanserler
- Bazı anemi türleri
- Viral enfeksiyonlar
- Kemoterapi ilaçları
- Radyasyon tedavisi
- Fazla alkol tüketimi
Trombosit düşüklüğünün bir diğer sebebi ise, yok olan trombositlerin yok olma hızının yeni üretilen trombositlerin üretilme hızından daha yüksek olmasıdır. Bu tür koşullara örnekler:
- Gebelik. Gebeliğin neden olduğu trombositopeni genellikle hafiftir. Doğum gerçekleştikten hemen sonra trombosit seviyesi normal haline döner.
- İmmün trombositopeni. Otoimmün hastalıklar bu tipe neden olur. Vücudun bağışıklık sistemi yanlışlıkla trombositlere saldırır ve onları yok eder. Bu durumun kesin nedeni bilinmiyorsa buna idiyopatik trombositopenik purpura denir. Bu tip trombositopeni daha çok çocukları etkiler.
- Kanda bakteri varlığı. Kanda bakteri yoğunluğu artınca trombosit sayısında ciddi düşüşler beklenebilir.
- Trombotik trombositopenik purpura. Cilt üzerinde kendini gösteren bu rahatsızlık, çok sayıda kırmızı-mor noktalar halinde görünür. Bu noktalar oluşumlarında çok falza trombosit kullandıkları için, trombosit sayısını ciddi oranda düşürürler.
- Hemolitik üremik sendrom. Bu sendrom sonucunda trombosit sayılarında düşüşün yanında kırmızı kan hücrelerinde tahribat ve böbrek fonksiyonlarında bozukluk da görülebilir.
- İlaçlar. Farklı hastalıkların tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar kandaki trombosit sayısını düşürebilirler. Bazı ilaçların yan etkilerinde bağışıklı sistemini bozan birtakım etkiler görülebilir. Bu da trombositlerin yok olmasına neden olabilir. Heparin, kinin ve sülfat içeren antibiyotikler bu ilaçlar arasında sayılabilirler.
Trombosit düşüklüğünün belirtileri:
- Ciltte ve deride morarmaların çok kolay ve çok fazla görülmesi (purpura)
- Peteşi denilen, özellikler üst bacak bölgesinde görülen kırmızı veya mor renkteki noktalanmalar
- Deride yüzeysel kanamalar
- Kesik durumlarında kanın pıhtılaşmaması
- Diş eti ve burun kanamaları
- Boşaltım esnasında idrarın kanlı olması
- Boşaltım esnasında dışkının kanlı olması
- Adet kanamalarında aşırı yoğunluk ve normalden uzun süre devamlılık
- Aşırı halsizlik ve yorgunluk
- Büyümüş dalak
Trombosit sayınız mikrolitre başına 10.000 trombositin altına düştüğünde tehlikeli iç kanama meydana gelebilir. Nadiren de olsa ciddi trombositopeni, ölümcül olabilen beyin kanamasına neden olabilir.
WBC sayısının değişebileceği durumlar nelerdir?
WBC sayısı, vücuttaki beyaz kan hücrelerinin sayısını gösterir ve genellikle vücudun sağlıklı bir şekilde çalışıp çalışmadığının bir göstergesidir. Ancak WBC sayısı bazı durumlarda değişebilir. Bunlar şunlar olabilir:
- Enfeksiyon: Enfeksiyon sırasında, vücut tarafından üretilen beyaz kan hücreleri sayısı artar ve WBC sayısı yükselebilir.
- İlaçlar: Bazı ilaçlar, WBC sayısını etkileyebilir. Örneğin, kemoterapi ilaçları WBC sayısını düşürebilir ve aşılar WBC sayısını artırabilir.
- Beslenme: Eğer vücudunuzun protein, vitamin ve mineral ihtiyacı karşılanmıyorsa, WBC sayısı düşebilir.
- Stres: Fiziksel veya psikolojik stres, WBC sayısını etkileyebilir.
- Yaş: WBC sayısı, yaşınızla birlikte değişebilir. Örneğin, bebeklerde WBC sayısı yüksektir ve yaş ilerledikçe düşer.
- Cinsiyet: WBC sayısı, cinsiyetinizle de ilişkilidir. Örneğin, kadınlarda WBC sayısı genellikle erkeklerden daha düşüktür.
- Fiziksel aktivite: Fiziksel aktivite, WBC sayısını etkileyebilir. Örneğin, yoğun egzersizler sonrasında WBC sayısı geçici olarak yükselebilir.